Oguz D.

Ayaklarımızın yerine yürüyen yollar

December 20, 2016

Yaşayabileceğimiz ve yaşamaya değer olan sadece bir hayatımız var.

Önümüzde ise o hayatı yaşamamız için birçok alternatif yol.

Yaşam giderlerimizi karşılayabilmek için mutlaka bir yerlerde bir şeyler yaparak çalışacağız ve bu herhangi bir şey de olabilir aslında. Şu iyidir, kötüdür diye söylemek, haddime değil.

Ancak, yapmaktan hem keyif alabileceğimiz, hem de bunu yaparken dünyadaki insanların iyiliği için çalışmak en güzeli gibi geliyor bana şu günlerde.

Geçmiş hikayelerim, çevremdeki insanlardan bazılarını kanserden kaybetmiş olmak, yaptığım şeylerde zaman zaman “niye” sorusunu sormak, beni kariyer seçimlerimle alakalı, yolun başında pek tahmin edemediğim bir yola çıkardı. Bu yazıyı da daha çok, benzer şekilde yollardan geçen veya geçecek olan arkadaşlarım için yazıyorum.

Her şeyi değiştiren araç…

Geçen yıl, tam bu zamanlar, çok uzun zamandır okumayı istediğim, lise yıllarımda çevremdeki insanlara heyecanla anlattığım, seçim noktasında, sevdiklerimi bir süreliğine dahi olsa, içlerine şüphe düşürerek seçtiğim bölümümü, okulumu bırakma noktasına gelmiştim. Tam o dip noktasında bir şeyi farkettim. Elimde aslında oldukça güçlü bir araç vardı. Bu araçla, insanlar ülkeleri çökertebiliyorlar, bankalar batabiliyor ya da hastanedeki hastalar giren bir virüs sebebiyle sağlık hizmeti alamıyor, ölebiliyorlar. İşte aşağıdaki bu yazı da, büyüklüğünü keşfettiğim bu aracın, benim hayatımı nasıl değiştirdiğini anlatıyor.

“Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol.” - Mahatma Gandhi

Mahatma Gandhi

Birilerinden hep bir şeyler beklerken, dünya niye bu kadar kötü, insanlar niye bu kadar acımasız diye sorgularken, sorularım Gandhi’nin şu sözüyle karşılaştı: “Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol.” Bu çok güzel bir söz. Şikayet etmek, yargılamak, beylik laflar etmek ne kadar da kolay. Dünyada kötüler ve yaptıkları kötülükler çok, peki ben hangi iyiliği yapıyordum? Bu soruyu bazen YGA’da çalıştığımız sosyal inovasyon projeleriyle bağlayarak içimi rahatlatsam da, kendine hayrı olmayan birisinin, dünyaya nasıl hayrı olabilirdi ki? Geçen yıl, 8 Aralık günü, teknik eğitimim için çok önemli bir dersin vize sınavına isyan eder gibi bir hal ile gitmedim. O gün, hemen okulumun karşısındaki teleferikle tüm şehri görebileceğim bir noktaya çıktım. Düşündüm, düşündüm, düşündüm ve notlar çıkartmaya çalıştım.

Döngü

Sanki okul hayatımla ilgili olan süreç şöyle ilerliyordu hep ve ben bir döngüdeydim:

1-Derse git.

2-Dersi dinle.

3-Sınav için ders çalış.(Ezberle)

4-Sınav kağıdına ezberlediklerini dök.

5-Not al.

6-Yeni derse geç.

7-Öncekinin çoğunu unut

Demlenmemi bitirip, teleferikle aşağıya doğru inerken, İzmir’in karanlığındaki binaların ışıklarını görüyordum. İşte tam o sırada, aniden Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi ve pencerelerden süzülen ışıkları çarptı gözüme. İçeride eminim binlerce acı çeken hasta vardı ve benim acılarım ne kadar da sığdı.

Anlam ararken bazen kayboluyor insan.

YGA’da sık sık anlam arayışı kavramını konuşuyorduk. Kendi hayatımızda, projelerde bunu daha çok uygulayabiliyorduk ama okul da hayatımızda bu arayışın bir parçası değil miydi? Burada da bir anlam olması gerekmiyor muydu?

Ben de o dönem, okulu bırakmak yerine birkaç dersi bırakmaya karar verdim. Önce kendimi toparlamaya koyuldum. Tabiki bunu tek başıma yapamadım. Özümden aldığım güç, özellikle sürekli yanımda olan arkadaşlarım, ailem ve “Yemen’dedir yanımdadır, yanımdadır Yemen’dedir.” sözünü bana hep yaşatarak gösteren mentorum Gökhan abi oldu.

Sonrasında ne mi oldu?

Özellikle okuldan istediğim verimi alamadığım için kendim hariç herkesi suçladığımı farketmemle birlikte, bireysel olarak yapmam gereken kendi sorumluluklarımı anlama yoluna gittim. Etrafımda özellikle teknik anlamda iyi seviyede olan insanları gözlemledim ve onlarda ortak gördüğüm bir eylem keşfettim. “Odaklanmak”. Programlama gibi konular ne yazık ki, iş geliştirme, pazarlama gibi insanlarla sohbet ederken, gözlem yaparken geliştirebileceğim bir şey değildi. Bilgisayarın karşısına geçip, saatlerce hata yapmanız ve bu hatayı çözmeniz gerekiyordu. Tahmin edersiniz ki, bu insana özellikle başlangıç aşamasında zor gelebilen bir süreç. Bir makine size sürekli hata yapabileceğinizi anlatıyor. Bunu yapabilmek için tabiki egoyu aradan çıkarmak gerekiyor-muş. :) “Ben yapamayabilirim ama öğrenebilirim” zihin yapısı. O ilgi bekliyordu, ben de ondan yardım alabilmek adına, ona istediğini vermeye karar verdim çünkü ona göstereceğim ilgiyle, birçok insanın hayatına dokunma fırsatı bulabilirdim.

Odaklanmak çok pahalı bir ilaçmış.

O dönem, bana üniversite hayatımda, kendimi en iyi hissettiğim, yoğun sorumluluklar aldığım YGA projelerine bir süre daha az zaman ayırmak durumunda kaldım. Bu kararı vermek benim için oldukça zor oldu. Çünkü haftada ortalama 30 saat zamanınızı verdiğiniz bir parçanız bir anda boşluğa dönüşüyor. Saatlerce çalışmaktan, yorgunluktan ziyade keyif aldığınız bir şeyi bırakıyorsunuz. Bu durumu YGA’da birlikte çalıştığım insanlara anlatacağım maili kaç defa yazıp sildim bilmiyorum. İlaç biraz acıydı ama sanırım hastanın da bu ilacı alması gerekiyordu. Şunu farkedince işim oldukça kolayladı. Biz YGA’da her zaman projelerdense bizlerin gelişiminin daha önemli olduğunu söylüyoruz ve ben bu kararı verirken, esas önem verdiğimiz ana şeyi ihlal etmiyordum. Aynı niyetle dünyanın daha iyi bir yer olması için çalışmaya devam edecektim. Bunu belki kestiremediğim kadar uzun süre karanlık bir tünelden geçercesine, nerede olduğumu görmeden yapacaktım. Bir süre karanlık görünen tünel, sonunda başta göremediğim güneş ışıklarının içeri dolmasıyla aydınlandı. Tünelin içerisi de güzelmiş bu arada. :)

Yol almak, yolda kalmak.

Geçen yıldan bu yana, teknik anlamda hala istediğim seviyede olmasam bile, oldukça yol katettiğime inanıyorum. Öncelikle geçen yıl ikinci dönemin başlamasıyla birlikte, yoğun şekilde derslerime odaklandım. Alttan dersler aldım ve hemen hemen her gün sabah 6’da kalkıp, 9’a kadar derslere hazırlık yaptım. Her günün geri kalanında da, elimden geldiğince kendimi teknik anlamda geliştirmeye çalıştım. Dönem istediğim sonuçlara yakın bitti, artık korkumu biraz daha aşmıştım. Yazın gelmesiyle birlikte, benim için oldukça öğretici bir süreç olan staja gittim. Şüphesiz, benim için çok dolu dolu geçen bir yaz oldu. Stajı ayrı bir yazıda anlatmak istediğime karar verdim.

Sen iyi bir şey için yola çıkınca, yol kendisi ayaklarımızın altından yürüyor galiba.

Şu anda bu yazıyı, geçen yıl bu zamanlar teleferikten inerken gördüğüm, Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nin hemen yanında, geçen yıl kurulmuş, Uluslararası Biyotıp ve Genom Merkezi’ne toplantıya gitmeden önce yazıyorum. Bu merkez, Avrupa’da ve MENA bölgesinde genetik araştırmaları konusunda ilk sıralarda yer alan ve dünyada sayısız başarılar elde etmiş bilim insanların çalıştığı bir merkezmiş. Ülkeleri çökerten o güçlü aracı, insanlığın iyiliği için kullanan bu merkeze, şu anda toplantıya gidebilecek olmanın sebebi ise, geçen yıl düştüğüm o dip nokta. Çok ilginç değil mi? O gün en başta hayatımın en kötü günlerinden birisi olduğunu düşünürken nelere sebep olmuş. Anladığım kadarıyla, toza, çakıla takılmadan, işin özüne odaklanarak, sen iyi bir şey için yola çıkınca, yol kendisi ayaklarımızın altından yürüyor galiba. Yolumun direkt olarak buradan başlayıp başlamayacağını bilmiyorum. Sanırım, önemli olan da bu değil. Önemli olan yolda olabilmek ve kalabilmek gibi geliyor. Son günlerde de buna karar verebilmek için insanlarla konuşuyorum bol bol. Umarım, hepimiz için hayırlısı olur ve hep olduğu gibi hayal ettiklerimizin bile ötesini yaşarız.

21 Aralık 2016 13:12 IEU Ana Kantin


Written by Oguz Dumanoglu who lives and works in Munich building software at work and sincerely eager to make this world a better place. 🐦Twitter📧Email💻Github

© 2020, Built with ♥︎ in Munich